Sunday, July 14, 2013
Pratiği teoriye oturtup Taksim-Gezi’yi daha iyi anlamaya çalışalım. Katılanlar iç içe üç halkadan oluşuyor: (Baskin Oran)
1) Merkezde, ağaçlara sahip çıkarak olayı başlatanlar. Bireyci, mizahçı, bağlantısız ve (DurDe Sözcüsü Cengiz Algan’ın söyleyişiyle) politikanın yapılış biçimine ve icracılarına itiraz açısından “anti-politik” bir çekirdek. Bir zamanların Genç Siviller’inin devamı. Bayrağı-flaması yok; durum zuhur ettikçe yazıp astığı pankartları var. Desperados, Descamisados, İndignados adlarıyla anılmış/anılan alt sınıf protestocuların zıddı. Yani, AKP döneminde artan refahın ve kentleşmenin ürünü olmak açısından, tipik diyalektik bir oluşum. Küçük bir akademisyen çekirdek tarafından kurulan “Taksim Platformu”nu da içeren bu halkayı “Geziciler” olarak kodlayalım.
2) Onun etrafında ikinci halka. Epey heterojen. Çoğunun ortak noktası “AKP’ye karşıtlık” ve “ulusalcılık” olan örgütler, partiler. CHP’liler, İP ve yan kuruluşları. Bayrak ve flamaları var. Platform’dan sonra kurulan ve ulusalcı Halkevleri örgütünün etkili olduğu 118 birimden oluşan “Taksim Dayanışması” tarafından harekete geçiriliyor. Şöyle ki, Geziciler’i dışarıda bırakan bu Dayanışma’nın tepe noktasındaki “Koordinasyon”; çeşitli partilerin ve hatta HDK gibi geniş kuruluşların haberi olmadan miting kararları alıyor ve ertesi gün uygulanması için sosyal medyadan tebliğ ediyor.
Matrak üsluplu ciddi adam Sırrı Süreyya Önder’in deyişiyle, Geziciler harekete geçince, ambülansın peşine takılan taksi şoförü gibi yararlanan bu halkayı “Meydancılar” olarak kodlayalım. AKP birinci halkayı bunlarla özdeş gibi takdim etmeye özen gösterdi.
3) Onun da etrafında üçüncü halka: Dünyanın her yerinde görülen “kırdökçüler”. Kodlamaya değmez; adı üstünde. Şiddete başvurarak hareketi fena kirlettiler. AKP de, Taksim-Gezi olayını karalamak için bunları olayın bütünü gibi takdim etmeye büyük önem verdi.
Teori ve halkalar
Halkalardan teoriye geçelim. Burada verdiğim Tablo’da (www.baskinoran.com’a bakabilirsiniz) en sağdaki/sondaki sütun olan Küreselleşme evresine “Geziciler” tam oturuyor. Bu evrede Birlik-Beraberlik İdeolojisi için vakit çok erken, ama Yüce Sadakat Odağı’nın “Birey” olacağı anlaşılıyor.
Sağdan ikinci sütuna gidin, “Meydancılar” genel olarak işte bu Kemalist Milli Kapitalizm evresinin ürünü. Şimdiki adı “ulusalcılık” olan ideolojinin devri geçmekte olduğundan, “sönen ateş bol duman salar” misali bu halka çok aktif. Protestoları sürdürmeye kararlı gözüküyor. Bu noktaya sonda döneceğim.
AKP’nin çelişkileri
Kırdökçüleri tahlile gerek olmadığı için, gelelim, şunca yıl zarfında kendisini ilk defa ve cidden sarsan bu halkalardan nefret eden AKP’ye. Onun durumu epey eklektik, yani yamalı bohça. Sağdan üçüncü sütuna gelin, bu parti Feodalizm döneminin ideolojisi olan Din’i, Küreselleşme devrinde birleştirici olarak takdime ve hatta uygulamaya çabalıyor. Tabii bu tutum anakronik (takvimini şaşırmış) ve dolayısıyla uygulanması imkansız olduğu için, pragmatizme sarılıyor ve kendi kültürüne aslında yabancı iki olgudan medet umuyor:
1) Küreselleşme’nin, bizi farklı kimlikleri tanımaya götüren yönü. Zaten, Kürtlerle Barış Süreci projesi bunun sonucu, çünkü 21. Yüzyılda “Hepimiz Müslümanız, kardeşiz elhamdülillah”la idare edilemiyor.
2) Ulus-devlet ve onun şiddet kültürü. Sırasıyla basınçlı su, gaz, cop ve tutuklama demek olan bu ikincisi, AKP’nin kendi bacağına ateş etmesi demek. (Sürekli şiddete başvurduğun anda fena vurulmuşsundur, çünkü yönetme olgusunun iki unsurundan biri, “yönetilenin rızası”dır. Ailede de, ülkede de, dünya politikasında da).
Bu arada, Taksim-Gezi olaylarının “sürekli devrim” haline gelmeye başlaması da, sonunda, göstericiler ile halkın karşı karşıya gelmesi demek. Geldi bile. Sonunda herif-i nâşerifin biri palayla, diğeri tabancayla fırladı. Bunların olabileceğini önceden yazsaydım, “Tehdit mi ediyorsun!” diye diklenirlerdi. Hatta 27 Haziran’da bir uyarı metni hazırladık, dedik ki esnaf çok destekliyor ama gösteriler yüzünden iflasa gidiyor, aman bunu dikkate alalım, dedik, en yakınlarımız karşı çıktılar, tam o sırada bir cinayet Lice’de patladı, uyarı metni de elimizde.
Şimdi duyuyorum, esnafın yedi haftadır iş yapamadığı bir ortamda hiç olmazsa cuma-cumartesilere dikkat etmek lazım diyenleri “AKP yalakalığı”yla suçluyor ve “ ‘Esnaf rahatsız’ demek, eli palalı esnafı kışkırtmaktır” diye sosyal medyada yayıyorlarmış.
Yargı kararını kimler ve niçin sakladı?
Yaymazlarsa hatırım kalır. Çünkü bu durumun AKP’nin işine çok yaradığını tahmin etmek hem güç değil, hem de sessiz geçiştirilen fevkalade vahim bir olgu var. Alper Görmüş’ün 8 Temmuz tarihli T24’te yazdığı “Taksim Dayanışması’na çıplak sorular”ı iki eliniz kanda olsa okuyun. Bütün kavganın kaynağı olan Taksim Yayalaştırma Projesi’ni idare mahkemesinin iptal tarihi: 6 Haziran. Bu iptalin (o da, bir vesileyle) duyulduğu tarih: 3 Temmuz! Nasıl iş? Bu bir ay içinde sadece 11 Haziran Taksim saldırısında yaşananlar: 21 kafa travması, 11 muhtelif kırık, 7 astım krizi, 1 epilepsi nöbeti, 460 gaz maruziyeti, 81 gaz bombası ve plastik mermiye bağlı travma ve yaralanma, 10 yanık, 7 kesik. Çatışmaları önleyebilecek kararın gizlenmesini, Mimarlar Odası “Gerekçesi yazılmamış kararı açıklamak etik değildi” diye açıklıyor. Bunca telefata razı olmak etik mi? Dayanışma, ondan ses yok.
AKP’ye gelince, ondan gık yok, üstelik, çok dikkat, 14 Haziran sabaha karşı Hüseyin Çelik açıklama yapıyor: “Yargı kararı leh[imiz]de çıksa bile bir halk oylamasına gidilecek”. Sekiz gün önce çıkmış yahu karar. Üstelik, Yayalaştırma Projesi’nin durdurulması yönünde, yani hükümetin aleyhinde çıkmış. Böylesi bir karardan hükümetin haberi olmayacak ha?
Peki bu durumda Dayanışma ile Hükümet, iki tam zıt kutup, ikisi birden niye sakladılar kararı? Sakın, aynı olgudan çok farklı iki ayrı amaçla yararlanmak için olmasın? Dayanışma’nın amacı gösterileri sürdürebilmek, Hükümet’inki de göstericiler ile Beyoğlu esnafını tokuşturmak? Ya, bir ayda iki satır gerekçe yazmayan yargıca ne demeli; onun işlevi ne oluyor bu süreçte? Bu pirinç çoook su kaldıracak daha.
14.07.2013
No comments:
Post a Comment