Khatchig Mouradian'ın antep panelinde yaptığı, dinlerkeni bırakın, şimdi tercüme ederken bile gözlerimi dolduran konuşmasını paylaşmak istedim:
"size bir öykü anlatmak istiyorum.
bir ermeni kadını olan siphora 1800’lü yılların sonundan 1922’ye kadar antep’te ebe olarak çalışıyormuş. 1890’dan başlayarak doğurttuğu bebekler hakkında notlar içeren bir defter tutmuş. bu şehri terk ettiği güne kadar 4274 çocuğun doğumuna yardımcı olmuş.
dört bin iki yüz yetmiş dört; dile kolay…
siphora’nın kız kardeşi nuritsa da 1905’de, burada, ebelik yapmaya başlamış. o da ayrıntılı bir defter tutmuş.
başlarda, yardımcı oldukları ailelerin çoğu şehirdeki ermenilermiş. siphora’nın defterindeki notlar, rapael’in karısı zaruhie’nin bebekleri (ocak 1892, ardından mart 1893), ‘küçük’ nerses’in kızı nizipli ovsanna (ekim 1895), 'eyerci' avak’ın bebeği (mart 1897), 'pilavcı' nerses’in bebeği (nisan 1897), 'deli' güllü’nün bebeği (şubat 1898), 'marangoz' minas’ın gelini hanım’ın bebeği (haziran 1899), 'kuyumcu' harutyun’un bebeği (ekim 1899) diye gidiyor; başka yüzlerce antepli ermeni var defterde.
sonra… 1915’in ardından defterde çok daha az ermeni’yle karşılaşıyoruz.
niye’sini biliyorsunuz.
artık hastaları daha çok müslümanlar ve yahudiler: jandarma kumandanı kemal bey’in bebeği (1916), selanikli muhacir mahmut efendi’nin bebeği (1916), cabra’nın karısı sara’nın bebeği (mart 1918) ve diğerleri…
1922’ye geldiğimizde, siphora’nın defterinde basit bir cümleyle karşılaşıyoruz: 'antep’te işimiz bitti'. nuritsa 29 kasım günü defterine kayıt düşüp çok sayıda yetim ve öksüzle birlikte tren istasyonuna koşuşturduklarını ve halep’e kaçtıklarını yazmış.
siphora ve nuritsa orada da işlerini sürdürmüşler; katliamlardan sağ kurtulanların bebeklerinin doğumlarına yardımcı olmuşlar. siphora’nın defterinin sonundaki kısa bir not 28 mayıs 1940’da aramızdan ayrıldığını gösteriyor bize. kız kardeşi bir on-on beş yıl daha ebeliğe devam etmiş.
antepliler:
bu defterlerin antep’te ilk kez okunuyor olması son derece sembolik bir anlam taşıyor. bugün, bu defterler sayesinde iki kız kardeş antep’e dönmüş oldu.
bugün burada size bakarken, aranızda nuritsa ve siphora’nın yüzyıl önce doğurttuklarının torunları ve torunlarının çocukları olduğunu düşünüyorum.
sayıyı hatırlayın: 4274 bebek―sadece siphora’nınkiler.
sizin büyükbabalarınıza ve büyükannelerinize, hatta büyük büyükbabalarınıza ve büyük büyükannelerinize elleri ilk değmiş insanlar nuritsa ve siphora olabilir.
bu iki kadın, bu şehre onlarca yıl hizmet vermiş bu iki kadın, yüreklerinde acıyla terk etti memleketlerini ve dillerinde sadece üç kelime vardı: 'antep’te işimiz bitti.'
niye’sini biliyorsunuz.
tıpkı nuritsa ve siphora gibi binlerce ermeni, bir daha buraya dönmemek üzere terk etti bu şehri. fakat yanlarında antep’in bir parçasını da götürdüler. memleketlerinin hatıralarını götürdüler. ölene kadar da memleket hasretiyle yaşadılar.
içlerinden daha sonra antep'i ziyaret etme fırsatını bulan bazıları baba ocaklarını yeniden keşfederlerken acı-tatlı tecrübeler yaşamışlar. george haig onlardan biri mesela. antep’i 1919’un aralık ayında arkasında bırakıp 'ziraat okumak ve arazilerindeki fıstık, zeytin, incir ağaçlarını ve üzüm bağlarını ve tahıl mahsullerini geliştirmek üzere dönmek için' amerika’ya gitmiş. bir daha dönememiş.
niye’sini biliyorsunuz.
abd ordusundan yarbay rütbesiyle emekli olan george haig antep’i ancak 40 yıl sonra ziyaret edebilmiş. şöyle yazıyor hatıratında:
“…evimin önünde dikiliyordum. bu kadar yıl sonra eve dönmek nasıl bir heyecanmış, nasıl bir duyguymuş, nasıl bir mutlulukmuş meğer. başkasının evinin önünde olduğumun tam idrakinde değildim hâlâ. kapıyı çaldığımda kapıyı kardeşlerimden birinin açacağı gibi düşünce içindeydim hâlâ. anlıyorsunuz, değil mi? fakat kapıyı 12 yaşlarında bir kız çocuğu açtı; artık bir yabancı olduğumu o an idrak ediverdim.”
artık, 1895, 1909 ve ardından 1915 katliamlarını yapanlar göçüp gittiler. bu katliamlardan sağ kalanlar da öyle. siphora, nuritza ve haig öldü çoktan. fakat hatıralarını yanlarında götürmediler. anlattıkları, öyküleri ve defterleri vasıtasıyla, antep’ten çok uzaklarda büyüyen ermeni kuşaklara hatıralarını aktardılar.
siphora ve nuritza’nın torunları ve torunlarının çocukları yaşıyorlar. defterleri bana onlar verdiler, araştırmamda yararlanmam için.
ve siphora ve nuritza’nın doğurttukları insanların torunları ve torunlarının çocukları da hayattalar hâlâ. bazıları bu salonda oturuyor bile olabilirler. yanınıza bakın. belki de buradalar. Ermeni Soykırımı’ndan yüz yıl sonra, onların hatıralarının sizin hatıralarınız olmasının tam zamanı. george haig, siphora ve nuritza’nın torunlarına adalet ve gerçeği aradığınızı anlatmanızın tam zamanı.
ve bugün, kulaklarımızda çınlayan o üç kelimeyi değiştirmemizin, onun yerine şunları koymamızın zamanı geldi: 'antep’te işimiz yeni başlıyor!'"
"size bir öykü anlatmak istiyorum.
bir ermeni kadını olan siphora 1800’lü yılların sonundan 1922’ye kadar antep’te ebe olarak çalışıyormuş. 1890’dan başlayarak doğurttuğu bebekler hakkında notlar içeren bir defter tutmuş. bu şehri terk ettiği güne kadar 4274 çocuğun doğumuna yardımcı olmuş.
dört bin iki yüz yetmiş dört; dile kolay…
siphora’nın kız kardeşi nuritsa da 1905’de, burada, ebelik yapmaya başlamış. o da ayrıntılı bir defter tutmuş.
başlarda, yardımcı oldukları ailelerin çoğu şehirdeki ermenilermiş. siphora’nın defterindeki notlar, rapael’in karısı zaruhie’nin bebekleri (ocak 1892, ardından mart 1893), ‘küçük’ nerses’in kızı nizipli ovsanna (ekim 1895), 'eyerci' avak’ın bebeği (mart 1897), 'pilavcı' nerses’in bebeği (nisan 1897), 'deli' güllü’nün bebeği (şubat 1898), 'marangoz' minas’ın gelini hanım’ın bebeği (haziran 1899), 'kuyumcu' harutyun’un bebeği (ekim 1899) diye gidiyor; başka yüzlerce antepli ermeni var defterde.
sonra… 1915’in ardından defterde çok daha az ermeni’yle karşılaşıyoruz.
niye’sini biliyorsunuz.
artık hastaları daha çok müslümanlar ve yahudiler: jandarma kumandanı kemal bey’in bebeği (1916), selanikli muhacir mahmut efendi’nin bebeği (1916), cabra’nın karısı sara’nın bebeği (mart 1918) ve diğerleri…
1922’ye geldiğimizde, siphora’nın defterinde basit bir cümleyle karşılaşıyoruz: 'antep’te işimiz bitti'. nuritsa 29 kasım günü defterine kayıt düşüp çok sayıda yetim ve öksüzle birlikte tren istasyonuna koşuşturduklarını ve halep’e kaçtıklarını yazmış.
siphora ve nuritsa orada da işlerini sürdürmüşler; katliamlardan sağ kurtulanların bebeklerinin doğumlarına yardımcı olmuşlar. siphora’nın defterinin sonundaki kısa bir not 28 mayıs 1940’da aramızdan ayrıldığını gösteriyor bize. kız kardeşi bir on-on beş yıl daha ebeliğe devam etmiş.
antepliler:
bu defterlerin antep’te ilk kez okunuyor olması son derece sembolik bir anlam taşıyor. bugün, bu defterler sayesinde iki kız kardeş antep’e dönmüş oldu.
bugün burada size bakarken, aranızda nuritsa ve siphora’nın yüzyıl önce doğurttuklarının torunları ve torunlarının çocukları olduğunu düşünüyorum.
sayıyı hatırlayın: 4274 bebek―sadece siphora’nınkiler.
sizin büyükbabalarınıza ve büyükannelerinize, hatta büyük büyükbabalarınıza ve büyük büyükannelerinize elleri ilk değmiş insanlar nuritsa ve siphora olabilir.
bu iki kadın, bu şehre onlarca yıl hizmet vermiş bu iki kadın, yüreklerinde acıyla terk etti memleketlerini ve dillerinde sadece üç kelime vardı: 'antep’te işimiz bitti.'
niye’sini biliyorsunuz.
tıpkı nuritsa ve siphora gibi binlerce ermeni, bir daha buraya dönmemek üzere terk etti bu şehri. fakat yanlarında antep’in bir parçasını da götürdüler. memleketlerinin hatıralarını götürdüler. ölene kadar da memleket hasretiyle yaşadılar.
içlerinden daha sonra antep'i ziyaret etme fırsatını bulan bazıları baba ocaklarını yeniden keşfederlerken acı-tatlı tecrübeler yaşamışlar. george haig onlardan biri mesela. antep’i 1919’un aralık ayında arkasında bırakıp 'ziraat okumak ve arazilerindeki fıstık, zeytin, incir ağaçlarını ve üzüm bağlarını ve tahıl mahsullerini geliştirmek üzere dönmek için' amerika’ya gitmiş. bir daha dönememiş.
niye’sini biliyorsunuz.
abd ordusundan yarbay rütbesiyle emekli olan george haig antep’i ancak 40 yıl sonra ziyaret edebilmiş. şöyle yazıyor hatıratında:
“…evimin önünde dikiliyordum. bu kadar yıl sonra eve dönmek nasıl bir heyecanmış, nasıl bir duyguymuş, nasıl bir mutlulukmuş meğer. başkasının evinin önünde olduğumun tam idrakinde değildim hâlâ. kapıyı çaldığımda kapıyı kardeşlerimden birinin açacağı gibi düşünce içindeydim hâlâ. anlıyorsunuz, değil mi? fakat kapıyı 12 yaşlarında bir kız çocuğu açtı; artık bir yabancı olduğumu o an idrak ediverdim.”
artık, 1895, 1909 ve ardından 1915 katliamlarını yapanlar göçüp gittiler. bu katliamlardan sağ kalanlar da öyle. siphora, nuritza ve haig öldü çoktan. fakat hatıralarını yanlarında götürmediler. anlattıkları, öyküleri ve defterleri vasıtasıyla, antep’ten çok uzaklarda büyüyen ermeni kuşaklara hatıralarını aktardılar.
siphora ve nuritza’nın torunları ve torunlarının çocukları yaşıyorlar. defterleri bana onlar verdiler, araştırmamda yararlanmam için.
ve siphora ve nuritza’nın doğurttukları insanların torunları ve torunlarının çocukları da hayattalar hâlâ. bazıları bu salonda oturuyor bile olabilirler. yanınıza bakın. belki de buradalar. Ermeni Soykırımı’ndan yüz yıl sonra, onların hatıralarının sizin hatıralarınız olmasının tam zamanı. george haig, siphora ve nuritza’nın torunlarına adalet ve gerçeği aradığınızı anlatmanızın tam zamanı.
ve bugün, kulaklarımızda çınlayan o üç kelimeyi değiştirmemizin, onun yerine şunları koymamızın zamanı geldi: 'antep’te işimiz yeni başlıyor!'"
Soykırımın 100. yılı Antep'te konuşuldu
ANTEP (DİHA) - Ermeni Soykırımı'nın 100. yılı nedeniyle "100 yıllık acıyla yüzleşiyoruz" şiarıyla Antep'te düzenlenen panelde konuşan YSGP Eş Sözcüsü Sevil Turan Ermeni Soykırımı'nın tarihsel bir sorumluluğunun olduğunu belirtirken, yazar Atilla Tuygan ise Türkiye'nin bu konuda 100 yıldır bir yalan politikasını sürdürdüğüne dikkat çekti.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Antep İl Örgütü, Ermeni Soykırımı'nın 100. yılı nedeniyle "100 yıllık acıyla yüzleşiyoruz" şiarıyla Antep Cemevi Konferans Salonu'nda panel düzenledi. Panele Lübnanlı akademisyen KhatchigMouradian, yazar Atilla Tuygan, çevirmen Murat Uçaner ve YSGP Eş Sözcüsü Sevil Turan katıldı. HDP, ESP, SYKP, İHD, KESK'li temsilcilerin yanı sıra onlarca kişi dinleyicinin hazır bulunduğu salona "1915 ! bir daha asla" ve " Yaşanılan acılardan zaman aşımı olmaz" pankartları asıldı. Panelde açılış konuşmasını yapan YSGP Antep İl Eş Sözcüsü Celal Deniz, herkesin bu soykırım gerçeği ile yüzleşmesi gerektiğini söyledi. Kürtlere uygulanan katliamların sorgulanması açısından 1915 soykırımının kilit rolde olduğunu belirten Deniz, ancak bu şekilde katliamlarla yüzleşilebileceğini aktardı.
'Soykırımın tarihsel bir sorumluluğu var'
Ardından söz hakkı alan YSGP Eş Sözcüsü Sevil Turan, resmi tarihte Ermeni halkının düşman olarak tanıtıldığını ifade etti. Bu acı ile yüzleşilmezse kendilerinin de bu soykırıma ortak olacaklarının altını çizen Turan, böyle devam etmesi halinde gelecek nesillerin de buna ortak olacağını kaydetti. Panelin Newroz gününde yapılmasının anlamlı olduğunu aktaran Turan, Ermeni Soykırımının tarihsel bir sorumluluğunun olduğunu dile getirdi.
'Türkiye 100 yıldır bir yalan politikası yürütüyor'
Daha sonra konuşan yazar Atilla Tuygan ise Antep'in pek çok kültüre ev sahipliğini yaptığını hatırlattı. Buna Ermenilerin de dahil olduğunu ifade eden Tuygan, "Tehcir Kanunu" ile insanlara uygulanan baskının halen sürdüğüne işaret etti. Soykırımın temelinde ekonomik nedenlerin yattığına dikkat çeken Tuygan, Cumhuriyetinin ilk nesillerinin milli gelirlerinin Ermeni ve Rum halkının halklarından gasp ettiği mallardan oluştuğunu vurguladı. 100 yıldır bu topraklardan sürgün edilen Ermeni halkının eksikliğini dolduramadıklarını söyleyen Tuygan, "Türkiye 100 yıldır bir yalan politikası sürdürüyor ve bunu pekiştirmeye çalışıyor. Bu soykırımın çarpıtılmasına kilitlenmiş durumda" dedi.
'Ermeniler Antep'ten Türk ve Arap işgalcilerden dolayı kaçtı'
Tuygan'dan sonra konuşan çevirmen Murat Uçaner ise Ermenilerin döneminde Antep'in kırsalında kaldığını dile getirdi. Uçaner, "Türk ve Arap işgalci güçlerin kırsal bölgelere saldırması sonucu buradaki nüfusun merkeze doğru kaydığını aktararak, " Merkezde ise ' Ya Müslüman olacaksınız ya da bu kenti terk edeceksiniz' dayatması ile karşılaşıyorlar. Ve sonunda Ermeniler burayı da terk etmeye başlıyor. O dönemlerde ticaretin tümü Ermeni halkının elinde olduğu için Antep'teki ticaret ölüyor" diye konuştu.
Son olarak söz hakkı alan Lübnanlı akademisyen KhatchigMouradian da o dönemde Antep'te ebelik yapan iki kadının yazılarından oluşan bir defterden hikâyeler anlatarak, dönemin olaylarına ışık tuttu. Mouradian, "Hep birlikte değiştireceğiz" diyerek, Antep'teki işlerinin daha yeni başladığını söyledi.
(nd/sy)
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Antep İl Örgütü, Ermeni Soykırımı'nın 100. yılı nedeniyle "100 yıllık acıyla yüzleşiyoruz" şiarıyla Antep Cemevi Konferans Salonu'nda panel düzenledi. Panele Lübnanlı akademisyen KhatchigMouradian, yazar Atilla Tuygan, çevirmen Murat Uçaner ve YSGP Eş Sözcüsü Sevil Turan katıldı. HDP, ESP, SYKP, İHD, KESK'li temsilcilerin yanı sıra onlarca kişi dinleyicinin hazır bulunduğu salona "1915 ! bir daha asla" ve " Yaşanılan acılardan zaman aşımı olmaz" pankartları asıldı. Panelde açılış konuşmasını yapan YSGP Antep İl Eş Sözcüsü Celal Deniz, herkesin bu soykırım gerçeği ile yüzleşmesi gerektiğini söyledi. Kürtlere uygulanan katliamların sorgulanması açısından 1915 soykırımının kilit rolde olduğunu belirten Deniz, ancak bu şekilde katliamlarla yüzleşilebileceğini aktardı.
'Soykırımın tarihsel bir sorumluluğu var'
Ardından söz hakkı alan YSGP Eş Sözcüsü Sevil Turan, resmi tarihte Ermeni halkının düşman olarak tanıtıldığını ifade etti. Bu acı ile yüzleşilmezse kendilerinin de bu soykırıma ortak olacaklarının altını çizen Turan, böyle devam etmesi halinde gelecek nesillerin de buna ortak olacağını kaydetti. Panelin Newroz gününde yapılmasının anlamlı olduğunu aktaran Turan, Ermeni Soykırımının tarihsel bir sorumluluğunun olduğunu dile getirdi.
'Türkiye 100 yıldır bir yalan politikası yürütüyor'
Daha sonra konuşan yazar Atilla Tuygan ise Antep'in pek çok kültüre ev sahipliğini yaptığını hatırlattı. Buna Ermenilerin de dahil olduğunu ifade eden Tuygan, "Tehcir Kanunu" ile insanlara uygulanan baskının halen sürdüğüne işaret etti. Soykırımın temelinde ekonomik nedenlerin yattığına dikkat çeken Tuygan, Cumhuriyetinin ilk nesillerinin milli gelirlerinin Ermeni ve Rum halkının halklarından gasp ettiği mallardan oluştuğunu vurguladı. 100 yıldır bu topraklardan sürgün edilen Ermeni halkının eksikliğini dolduramadıklarını söyleyen Tuygan, "Türkiye 100 yıldır bir yalan politikası sürdürüyor ve bunu pekiştirmeye çalışıyor. Bu soykırımın çarpıtılmasına kilitlenmiş durumda" dedi.
'Ermeniler Antep'ten Türk ve Arap işgalcilerden dolayı kaçtı'
Tuygan'dan sonra konuşan çevirmen Murat Uçaner ise Ermenilerin döneminde Antep'in kırsalında kaldığını dile getirdi. Uçaner, "Türk ve Arap işgalci güçlerin kırsal bölgelere saldırması sonucu buradaki nüfusun merkeze doğru kaydığını aktararak, " Merkezde ise ' Ya Müslüman olacaksınız ya da bu kenti terk edeceksiniz' dayatması ile karşılaşıyorlar. Ve sonunda Ermeniler burayı da terk etmeye başlıyor. O dönemlerde ticaretin tümü Ermeni halkının elinde olduğu için Antep'teki ticaret ölüyor" diye konuştu.
Son olarak söz hakkı alan Lübnanlı akademisyen KhatchigMouradian da o dönemde Antep'te ebelik yapan iki kadının yazılarından oluşan bir defterden hikâyeler anlatarak, dönemin olaylarına ışık tuttu. Mouradian, "Hep birlikte değiştireceğiz" diyerek, Antep'teki işlerinin daha yeni başladığını söyledi.
(nd/sy)
Mouradian Speaks at First Genocide Commemoration in Aintab (Full Text)
The Story of Two Armenian Midwives
Below is the text of a lecture delivered by scholar and former Armenian Weekly editor Khatchig Mouradian at the first commemoration of the Armenian Genocide in Aintab, held on March 21. The talk was delivered in Turkish. The commemoration was organized by the Greens and the Left Party of the Future. Party spokesperson Sevil Turan, writer Attila Tuygan from Istanbul, and translator Murat Uçanar also spoke. Celal Deniz delivered the opening remarks.
I want to tell you a story.
Siphora, an Armenian woman, worked as a midwife in Aintab from the late 1800’s to 1922. She kept a notebook detailing information on the babies she delivered beginning in 1890. By the time she left this city, she had helped deliver 4,274 children.
Four thousand. Two hundred. Seventy-four.
Siphora’s sister Nuritsa began practicing midwifery, also here in Aintab, in 1905. She, too, kept a detailed notebook.
Initially, many of the families they served were Armenians in the city. Siphora helped deliver a child for Rapael’s wife Zaruhie (January 1892, then March 1893), kuchuk (small) Nerses’s daughter Ovsanna of Nizib (October 1895), saddle-maker Avak’s child (March 1897), pilavji Nerses’s child (April 1897), deli (crazy) Gullu’s child (February 1898), carpenter Minas’s bride Khanum (June 1899), goldsmith Harutyun’s child (October 1899), and hundreds of other Aintab Armenians.
Then, after 1915, we encounter fewer and fewer Armenians in the notebook.
You know why.
Their clients were now primarily Muslims and Jews: gendarmes commander Kemal bey’s child (1916), Salonica refugee Mahmut effendi’s child (1916), Cabra’s wife Sara’s child (March 1918), and others.
Almost abruptly, in 1922, Siphora’s notebook has a simple entry: Antep’te işimiz bitti (We are done/our work is over in Aintab). Nuritsa writes in her notebook that on Nov. 29, they rushed to the train station with a number of orphans and escaped to Aleppo.
There, Siphora and Nuritsa continued their work, helping deliver children of survivors of the massacres.
A simple note at the end of Siphora’s notebook informs us that she passed away on May 28, 1940. Her sister continued working as a midwife for another decade and a half.
People of Aintab:
It is symbolic that the first time these notebooks are ever being publicly shown is in Aintab. Through these notebooks, today, the two sisters return to Aintab.
As I stand here today and look at you, I can’t help but think that there are many among you who are grandchildren and great-grandchildren of those Nuritsa and Siphora delivered a century ago.
Recall that number: 4,274 babies—Siphora’s alone.
It is likely that Nuritsa and Siphora were the first to hold your grandparents and great-grandparents.
Those two women, who served this town for decades, left with pain in their hearts and with three words on their tongue: Antep’te işimiz bitti.
You know why.
Like Nuritsa and Siphora, thousands upon thousands of Armenians left this town, never to be able to return again. But they took a piece of Aintab with them. How could they not? Their memories of their hometown. They lived with longing for their town until they died.
The few who had the opportunity to visit after they were forced to leave had a bittersweet experience rediscovering their ancestral home. George Haig was one of them. He left Aintab in December 1919 “for the United States to study agriculture and return to improve our properties: pistachio, olive, fig groves and vineyards and grain crops.” He wouldn’t return again.
You know why.
Only after 40 years, as a retired lieutenant colonel in the U.S. Army, was George Haig able to visit Aintab. He wrote:
“… I was standing in front of our house. What a thrill, what a feeling, what ecstasy to be back home after so many years. Still, I did not yet realize fully that I was in front of someone else’s house. When I knocked at the door I was still under the impression that the door would be opened for me by one of my brothers or sisters. You can dream, can’t you? But when the door was opened by a 12-year-old girl, I woke up to the realization that I was now an outsider.”
Today, those who committed the massacres against Armenians in 1895, 1905, and then 1915 are long gone. Gone are also those who survived those massacres. Siphora, Nuritza, and Haig are all dead. But they did not take their memories with them. Through their accounts, their stories, and their notebooks, they passed their memories on to generations of Armenians growing up far from Aintab.
The grandchildren and great-grandchildren of Siphora and Nuritza are alive. They gave me the notebooks, which I am currently using in my research.
And the grandchildren and great-grandchildren of the people of Aintab whom Siphora and Nuritza delivered are also alive.
Some may be sitting right here in this hall. Look around. They may be right here.
A hundred years after the Armenian Genocide, it is time for their memories to also be yourmemories.
It is time for you to tell the grandchildren of George Haig, Siphora, and Nuritsa that you are committed to truth and justice.
And that the time has come for us to change those three words ringing in our ears today, and say, instead: Antep’te işimiz başlıyor! Our work in Aintab is beginning anew.
No comments:
Post a Comment